Salı, Eylül 8

Iftar Sofrasi

Sultan Mahmut devrinin ünlü Şeyhülislâmlarından Dürrîzade'nin konağında pişirttiği yemeklerin nefaseti, sofra takımlarının zenginliği, iftar sofralarının azameti dillerde destan olup Şeyhülislâmın sofrasında bulunup nefis yemeklerini yemeğe can atmayan devlet adamı yokmuş. Hattâ o kadar ki, bu ünlü sofrayı padişah dahi görmek sevdasına kapılmış. Kapılmış ama nasıl olur da koskoca padişah kendini davet etmesi için Şeyhülislâmına açabilsin. Bunun için de padişah zemin zamana uygun bir vesile kollamaya başlamış. Bu arada da ramazanı şerif gelip çatmış.
Bunu güzel bir fırsat sayan padişah, ramazan ayı içinde birgün akşama doğru bir gezinti yapacağını söyleyerek sehirde şöyle bir dolaştıktan sonra,gezintiden dönüşte yolu üstünde bulunan Şeyhülislâmın konağı önünden geçerken birdenbire arabayı durdurmuş ve konağa girmiş.
Padişahın şereflendirdiğini gören konak halkı şaşkınlıktan birbirlerine girmiş. Bir taraftan hünkârı buyur ederlerken, bir taraftan da koşarak efendi hazretlerine durumu müjdelemişler. Fakat Şeyhülislâm hiçbir telâş eseri göstermeden padişahı karşılamış ve esasen iftar zamanı da yaklaşmış olduğundan sofralarını şereflendirmesi için padişahtan rica etmiş.
Bunu cana minnet sayan padişah sofranın başına geçmiş ve sağında Şeyhülislâm ve etrafta zamanın ileri gelen devlet adamları olduğu halede debdebeli takımlarla, saray yemeklerine bile taş çıkartabilecek lezzette olan yemekleri birer birer yemeye koyulmuş.
Çorbası, eti, sebzesi yendikten sonra, sofraya altın sahanla pilav ve küçük adi cam kâselerle de hoşaf gelmiş. Çok nefis olan hoşaf da iştiha ile içildikten sonra altın leğen ve ibriklerde eller yıkanmış ve tam sofra dan kalkılacağı sırada padişah Şeyhülislâma dönerek:
— Efendi, gerek sofra takımlarının debdebe ve zenginliği, gerekse yemeklerinin nefasetine Allah için hayranlıktan başka diyeceğimiz yoktur. Fakat bu arada çözemediğim bir mesele var, şunu bana izah eder misin? Gümüşten aşağı düşmeyen bu zengin ve tantanalı sofra takımlarının arasında o canım hoşafı koyacak güzel kristal bir kâse bulamadın da mı o âdi camlara koy duna efendi!... demesi üzerine Şeyhülislâm:
— Şevketlim, hoşafa buz katmış olsa idik, sulandırması dolayısıyle hoşafın kıvamını bozar ve tadını kaçırırdı, netice itibariyle de efendimiz hazretlerinin takdirlerini kazanamazdık. Bu sebeple biz buzu kâse şeklinde oyarak, hoşafı buza koyduk, demiş.
Bugün bile benim diyen kimsenin hatır ve hayaline gelmeyen bu ince, zarif buluş bundan yüz elli yıl önceki iftar sofralarında görülmüş ve tarihe mal olmuş gerçek bir öyküdür.O sofralarin zerresini hazirlayabilirsek ne mutlu bize...

Menum;
Tarhana corbasi
Sandal Sefasi
HIngel
Zeytinyagli Patlican
Tavuk suyuna Pilav
Havuclu Ezme
Mevsim salata
Gullac



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder